belirsizlik
sabah ezanı okundu kısa bir süre önce. gün aymaya başladı.
yine uykusuz ve verimsiz bir gece. şimdi uyursam öğlen oniki
gibi kalkacağımı zannediyorum. aslında bundan emin olmam gerekirdi.
çünkü hep gece dörtlerde uyuyup öğlen onikide kalkarım. ama bu yine
de bir belirsizlik. herşey gibi bir belirsizlik. herşey neden bu
kadar belirsiz. şu an kafamı yastığa koyarsam bir daha kaldırabilecek
miyim? bir belirsizlik. peki kafamı yastığa koyabilecek miyim? iki
belirsizlik. deprem olacak mı o geceki gibi? üç belirsizlik. daha,
hiçbir eyleme geçmeden üç belirsizlik çıktı ve daha da çoğaltılabilir
bu. şans eseri yaşıyoruz. her eylemimizde, her düşüncemizde zarlar
yeniden atılıyor. birileri kaybediyor. birileri kazanıyor. hiçbirimiz
farkında olmadan oluyor bunlar. tanrının zarları. tanrı, neden bazılarının
kaybetmesini istiyor? keyif mi alıyor kullarının kaybetmesinden? bizler
-en azından bu yazıyı okuyabilenler- şanslı olanlarız. belli bir yaşa,
belli bir zeka kademesine gelebilmişleriz. peki ya daha doğmadan kaybedenler?
tanrının öldürdükleri? insanlara öldürmeyi yasaklayan tanrı neden öldürme
serbestliğine sahip? bu serbestliğini neden kötüleri -cehennemlikleri-
temizlemek için kullanmıyor? bazı insanları sınamak diğerlerinin canına
kıymaktan daha mı değerli? emirlere uyanların cennete gidip gitmeyeceği
dahi belirsizlik. öyleyse bu belirsizliğin içinde neden bir umudu körü
körüne takip ediyoruz? başımıza gelebileceklere dair en ufak bir fikrimiz
yok iken bizi yaşamaya iten şey ne? belirsizliğin çekiciliği için mi
yapıyoruz her şeyi?