koyun edebiyati

  • ana sayfa
  • yazintilar



  • hayal ve rüya
    geçenlerde yeniden aklıma takıldı. şuanki konuştuğumuz
    gündelik türkçede rüya ve hayal kelimesinin farklı
    anlamlarda olduğunu biliyoruz. rüya uyurken, hayal ise
    uyanık iken zihnimizde canlandırdığımız imgeler demek.
    ancak bu iki kelime de arapçadan gelmiş dilimize. rüya
    kelimesinin öztürkçe karşılığı düş, hayal kelimesinin ise
    hülya. fakat garip bir şekilde hülya kelimesin fiil hali
    yok. hayal kurma eylemini “düşlemek” olarak belirtiyoruz.
    yani düş kelimesi aslında insan iradesi dışında gerçekleşen
    bir olayken bunu fiil haline getirdiğimizde bilinçli yapılan
    bir eylem haline geliyor. inanılmaz garip bir şekilde aynı
    olay germen dillerinde de bu şekilde. eski ingilizcede “dream”
    kelimesi uykuda görülen imgeler anlamına gelirken dreaming
    kelimesi bilinli olarak zihinde canlandırılan imgeler demek.
    almanca “traum” için de aynısı geçerli. avrupa dillerinde
    bizdeki hayal anlamının karşılığı olan imagine kelimesi ise
    latince imagin kökünden türemiş fiillerden ibaret. latincede
    rüya kelimesinin karşılığı ise “somni” kökü. uzakdoğu dillerine
    gittiğimizde ise japoncada 夢(yume) kökü rüya anlamına gelirken
    hayal anlamını karşılamak için 思い(omoi) kelimesinin 3. 4.
    anlamları kullanılıyor. japoncadakine benzer şekilde 夢(meng)
    çincede radikallerine bakıldığında “gece uyuyan insanın gördüğü”
    anlamına geliyor. modern çincede buna 想 (şiang) eklendiğinde
    ise “gece uyuyan insanın aklında canlanan/kalan” gibi anlamlar
    ortaya çıkıyor. çincede hayal kelimesine bakıldığında ise
    想像(şiangşiang) insanın gördüğü bir şeyi sonra aklında
    canlandırması gibi bir anlam oluyor. yani sonuç olarak batıdan
    bağımsız gelişmiş uzakdoğuda hayal kelimesini tam anlamıyla
    karşılayan bir kelime yok. burada garibime giden şey bazı
    toplulukların hayal ve rüya arasındaki farkı çok çok önceden
    bilirken bazılarının bu iki farklı anlam için de rüya kelimesini
    kullanması. hatta ve hatta uzakdoğuya gidildiğinde hayal kurma
    kavramının dile hiçbir şekilde yansımamış olması. bu düşünce ilk
    aklıma geldiğinde acaba eski insalar için rüyada görülenler ile
    hayalde kurulanlar aynı şey olabilir miydi diye sorguladım. çünkü
    iki farklı eylemin kesin bir şekilde ayrılmamasının başka açıklaması
    olamazdı. ama araplar ve romalılar gibi birçok kültürü etkilemiş
    iki millet bu ikisi arasındaki ayrımı kesin şekilde biliyordu(belki
    daha fazla dil de olabilir ama araştırdıklarımdan sadece bu ikisinde
    vardı). üzerine biraz daha kafa yorunca belki pagan dinleriyle
    bağlantısı olabilir dedim ama aklıma gelen en mantıklı açıklaması
    toplumların düşünceyi baskılamasıyla alakalı. eski toplumlar daha
    acımasızdı. insanlar komün olarak yaşamak zorundalardı ve toplumdan
    dışlanmaları geri dönüşü olmayan bir şeydi. bu yüzden farklı düşünceler
    kötü görülüyordu. birisinin ortaya çıkıp da ben rüyada gördüğüm şeylerin
    benzerlerini uyanık iken de görebiliyorum diyememesine bağlıyorum
    hepsini. her insanın gerçekleştirdiği böyle basit bir eylemin
    literatüre geçmemesinin tek açıklamasının kimsenin deli damgası
    yememek için dile getirmemesi olduğuna inanıyorum. böyle düşününce
    araplarda genetik olarak akıl hastalığı olması (sürekli kendini
    peygamber ilan eden insanlar ve bunları takip edenler vs.) ve romadaki
    bireyin düşüncesine saygı duyulması bu dillerin böyle farklı kavramlara
    açık olduğunu gösteriyor. bu konu hakkında tartışmaya açığım